26 Aralık 2016 Pazartesi

FIGHT CLUB


2016 yilinin son gunlerini sinemanin artik birer kult olmus filmlerine ayirdim.. Bazilarini sayisiyi hatirlamadigim defa izledim ve yeniden izleyerek kendim icin cok iyi bir sey yaptigimi dusunuyorum.. Bazilarini ise populer kultur yuzunden gercekten izlemek istememistim.. Iste senenin sonunda verdigim bu karar, ozellikle zamaninda kacirdiklarim icin nefis bir hareket oldu.. 

 Sevdigim a-acayip adam Chuck Palahniuk romanindan David Fincher yonetmenliginde sinemaya aktarilan Fight Club filmi icin "gelmis gecmis en iyi hayat dersleri bu filmin icinde sakli" dersek saniyorum ki yanilmis olmayiz.. Film; nefis bir toplum elestirisi.. 1999 yilinda izlendiginde bu denli etkileyici olmus mudur su an kestiremiyorum ancak 2016 yili itibariyle filmin bagimli tuketim toplumlari icin, kapitalist duzeni -en yumusak kelime ile- daha da fazla sorgulamamizi sagladigina nedense fazlasiyla eminim..

David Fincher daima cemberin disina cikmayi basaran filmlere imza atmis bir yonetmen.. Neredeyse yaptigi her film izlendigi senenin en onemli sinema olaylarindan biri oluyor, buna hic suphe yok.. Ayrica Brad Pitt ile iyi bir ikili olduklarina da cok eminiz.. Bakiniz ; Seven, Benjamin Button’in tuhaf hikayesi… Ama gelin gorun ki; Fight Club icin Fincher’in bas yapiti demek kesinlikle abartilmis bir cumle olmaz.
 
Kapitalizme nefis gondermelerle kafa tutan, psikolojik dayatmalarla yasadigimiz dunyayi kokten elestiren Fight Club, aslinda bize sevgisiz yetisen bireylerin karanlik dunyasini da cok net gosteriyor. Filmin ana karakteri Edward Norton. Canlandirdigi karakter ise filmin anlaticisi.. (yani Narrator’u).. Tyler Durden ya da cok sevgili Brad Pitt ise; Narrator’un alter egosu rolunde.. Alter ego psikolojide sahip oldugumuz birden fazla kisilik ozelliklerini yani kisaca kisilik bozuklugunu temsil ediyor. Bu terim Chuck Palahniuk’un kalemi ve Fincher’in yetenegi sayesinde Fight Club filminde muthis bir gorsellige dokulmus durumda. Filmde ayrica Tim Burton filmlerinden kostum degistirmeden Fight Club’a gecis yapmis hissi veren, nefis bir Helena Bonham Carter performansi da var.. 

Anlatici yani Narrator; hayati plazada gecen bir beyaz yakali.. iyi bir ise sahip, cekingen ve urkek bir yapisi var.. Tyler Durden ise ona gore cok daha dusuk bir siniftan, ancak Narrator’a gore cok daha guclu bir yapida.. Narrator; gucsuzlugu yaninda icsel problemler yasayan, huzurunu bulmak icin cesitli yalanlar soyleyerek terapi gruplarina katilan hatta bu katilimi bagimlilik haline getiren bir karakter. Terapi sahneleri tuketimin bizi icine cektigi bagimlilik kavramini en net hali ile ortaya koyuyor ve filmin tam bir tuketim toplumu elestirisi oldugunun altini ciziyor..

Narrator’un icindeki seytani yan, bir ucus sirasinda Tyler ile karsilasmasi ve Tyler’in ucaktan indiginde caldigi otomobil ile seyirciye ulasiyor.. Ortaya bir anda cikan seytani yanlar sonrasi Narrator’un her seferinde bir sekilde devre disi kalisi, o kotucul yanin bizi nasil ele gecirdiginin muhtesem ornekleri olarak film boyunca akip gidiyor.. 

"Ancak her seyi kaybettikten sonra her seyi yapabilecek kadar ozgur olur insan" !

Tyler onderliginde; ozgurlugunu hissetme telasindaki insanlarin bir araya gelerek kurdugu Dovus Kulubu, toplumsal tepkiler gelistiriyor.. Tuketim toplumuna dahil olan insanlarin konfor alanlarina girip, onlari rahatsiz edecek zararlar verilmeye baslaniyor.. Fincher'in kapitalizm icinde sikisip kalmis bireylerin ozgurluk hissini bize geciris sekli muthis ! Evet, belki siddet iceriyor ama asla bu yonune odaklanilarak izlenmeyi hakeden bir film degil.. Ben uzun bir sure filme bu mantikla yaklasip, bir parca da populer kultur yapimlarina tepkili oldugumdan izlememistim, ancak ciddi bir yanilgi yasadigimi biliyorum…

Ve bir bildigim var ki ! o da; "Tuketmek ozgurlugumuz degil arkadaslar" 

Iyi seyirler
Lulu 
x