Alejandro Gonzalez Inarritu
denince aklima hemen (izlemediyseniz listenize girmeyi yuzde
yuz hakeden) su uc film geliyor : Amores Perros, Babel ve
Birdman.. Bu muthis uclu sonrasi The Revenant ile citayi iyice yukari ceken ve
bizim kusagimizin cocukluk aski Leonardo DiCaprio'yu sonunda Oscar ile kavusturacagina yurekten
inandigimiz Inarritu'yu seviyor ve filmleri arasindaki tarih araligini kisa tutmasini cani gonulden diliyoruz..
The Revenant; aslinda bir kitap
uyarlamasi.. Michael Punke'in biyografik romaninda gercek bir hikayeden esinlenerek anlatildigi gibi; film, 19. yy'da
yasadigi varsayilan Hugh Glass adindaki bir kurk avcisi ve onun ugradigi ayi saldirisi ve ihanet sonrasinda baslayan intikam mucadelesini anlatiyor.. Her ne kadar bir intikam filmi olsa da, muthis bir doga mucadelesinin de sinemaya aktarilmis en enfes hali demek kesinlikle yerinde olur..
Film, Kizilderililerin topraklarini ve duzenlerini korumak icin saldirdiklari kurk avcilarinin kamp goruntuleri ile basliyor. Ancak izleyiciyi ekrana yapistiracak asil baslangic; saldiri sonrasi Glass'in ekip arkadaslarina yol rehberligi yaptigi sirada karsilastigi
ayi saldirisi ! Konusuldugu kadar gercek, konusuldugundan daha da acimasiz bu saldiri sonrasinda tum hucrelerinizle filme dahil oldugunuzu hissediyorsunuz..
Domhnall Gleeson'un oynadigi ekip liderleri Henry, olumcul
yaralar alan ve yasamasi icin en ufak bir umut kalmayan Glass'i, ekipten gonullu
olan iki kisinin eline birakip kalanlarla yoluna devam etmek zorunda kaliyor.. Henry adil, merhametli ve Glass'in ekibe kattigi degerin cok bilincinde.. O nedenle de,
yari kizilderili olan Glass'in oglu ve yaninda kalacak diger iki gonulluye, Glass olene dek onun yaninda
durmalarini ve gomdukten sonra yola cikmalarini emrediyor.. Ancak,
icinde kotu ve kiskanc bir ruh olan John Fitzgerald; once Glass'in oglunu
oldurup, sonra da acimasizca Glass'i olume terk ediyor..
Oglunun oldurulusunu yattigi yerden caresizce izleyen Glass, her ne kadar bitkin ve olume yakin olsa da, hayata tutunmak
icin iliklerimize isleyen bir intikam duygusuyla zorlu bir doga mucadelesine
basliyor.. Iste bu noktada da filmin adinin neden Revenant (Dirilis) oldugunu
anliyoruz..
Tom
Hardly, John Fitzgerald karakteri ile gercekten Oscar'lik bir performans
gostermis.. Benim Oscar icin "en iyi yardimci erkek oyuncu" favorim
kendisi olmasa da, academi kendisine kayitsiz kalmaz diye dusunuyorum.. Leo konusuda ise,
sanirim hepimiz ayni noktadayiz.. Bu rol ile de Oscar heykelini kucaklamazsa, daha hangi rol ile alacak
allah askina ?? Adam ciddi bir fiziksel performans ile karismizda.. Kana
kana ictigi intikam duygusunu son sahneye kadar tutkuyla besleyip hayatta kalan
Glass'in, son sahnede bu duygusunu evrene teslim edisi ve adaleti enfes bir inanc
ve erdem tokati ile akisina birakisi filmin en muthis enstantanesi. Zaten filmin en siki cumlesi de bu sahnede geciyor ;
"Intikam, insanin
degil, tanrinin ellerindedir.."
The Revanant; gorsel olarak da, icsel olarak da ve
dahasi muziklerinin seciminde gosterilen ozeni ile de sizi doyuma
ulastiracak bir film.. Hazir hala vizyondayken hafta sonu planlariniza ekleyin derim ;)
iyi seyirler,
lulu
xxx
Sanirim 20. yuzyilin en iyi yazarlari icin ilk on
listesi yapsam, Scott Fitzgerald'i asla pas gecmezdim.. Hatta 20'ler ve caz
muzigini cok sevdigimden belki kendisine bir miktar torpil yapip ilk
siraya bile oturtabilirim, Hemingway'in hemen yani basina..
Fitzgerald, 1.Dunya savasina katilmis, yorgun savas
gunlerini ve sonrasini hem gazetecilik hem de yazarlik yonu ile cok iyi
irdeleyerek okuyuca ulastirmis biri.. Ayrica diger yazarlar icinden siki bir
ozellikle siyrilmis.. Bu ozellik; hikayelerinde karsit gorusler yaratip, bu
gorusleri ayni anda, ayri ayri besleyebilmesi.. Fitzgerald'in tek bir kitabini okudugunuzda bu ozellik
hemen ilginizi cekecektir..
The Great Gatsby yani Muhtesem Gatsby, Fitzgerald'in
en onemli romanlarindan biri.. 1920'lerin basinda New York'ta gecen hikaye; bir yandan savas sonrasi gunlerin ekonomik ve sosyal karmasasini
anlatirken, diger yandan da ihtisamli kutlamalarla ve davetlerle cevrelenmis
carpik iliskileri resmediyor. Aslinda tam olarak "Amerikan Ruyasi"
elestrisi denebilir.. Hikaye oyle doyulmaz
bir lezzette ki, bu lezzeti nedeniyle su ana kadar defalarca filmi
cekilmis.. (Izlemediyseniz, Baz Luhrmann'in
cektigi ve Leonardo DiCaprio'yu bayilarak izledigimiz versiyonunu listenize eklemelisiniz..)
Kitaba gelirsek; kitap, Nick Carraway adindaki genc bir adamin
Long Island'daki evinin yan komsusu olan gizemli ve merak uyandiran Bay Gatsby
hakkindaki anilari uzerinden ilerliyor.. Zengin olma yolunda muthis bir tutkuya
sahip olan ve sansi daima yolunda giden Bay Gatsby, istediklerini bir bir elde ediyor.
Kitabin en ama en muthis yani, 20'li yillarin Amerika toplumu
arasinda olusan maddi ucurumu cok net anlatabiliyor olusu... Zengin Bay
Gatsby'nin hayati uzerinden anlatilan bu derin ucurumlar sayesinde eser, edebiyat dunyasinda bir
klasik olarak kabul gormustur.
Yormayan
dili ve kafanizda bir tiyatro sahnesi olusturmanizi kolaylastiracak kisi, mekan
ve obje tasvirleri ise tam olarak efsanedir.. Bir de nacizane tavsiyem daha siirsel bir okuma icin,
kitabin Can Yucel tarafindan yapilmis cevirisini tercih etmeniz.. Sonra da kosar
adim filmini izlersiniz zaten :)
iyi okumalar
lulu
xxx
Henuz yolun cok basi ama yine de Denis Villeneuve
sayesinde 2016'nin en etkileyici filmlerinden birini izledim demek sanirim
ki yanlis olmayacak.. Sinema gozune cok guvendigim bir arkadasimin tavsiye
ettigi, sonrasinda da hakkinda cok iyi elestiriler okudugum
Kanadali yonetmen Denis Villeneuve, izlemeyi pek
sevmedigim "aksiyon" turunu, kliseden uzak senaryosu ve alisilmisin disinda anlatimiyla sevdirecek kadar iyi bir film cikarmis ortaya..
Filmin basrolunde, "The Devil Wears Prada" ile taniyip,
"Salmon Fishing in the Yemen" sayesinde iyiden iyiye sevdigim Emily Blunt var.. Emily yani Kate, oldukca idealist bir ajan rolunde ve yeni katildigi ekip ile olan iliskileri siradan
aksiyon filmlerinin cok otesinde bir derinlige sahip.. Filmin diger basrol
oyunculari ise; Josh Brolin (kendisini izledigim tek film sanirim Everest
olmali..) ve 90'larin en karizmatik yuzlerinden biri olan, Benicio Del
Toro.
Film; Kate, Matt ve Alejandro ucgeninde, Amerika'nin
Meksika kartelleri ile olan amansiz mucadelesini tum vahseti ile ve her iki
taraf gozunden -ancak kesinlikle taraf olmayarak- anlatiyor.. Boylece de,
Villeneuve diger aksiyon yonetmenleri arasindan siyriliveriyor ! Klise bir
Amerikan propagandasi yapmak yerine sistemin en derinlerine inip yaptigi
elestiri kesinlikle alkislanasi..
Filmin anlattigi derin nokta; yasal olan her
seyin zamaninda yasadisi olusu.. ya da vice versa.. Aslinda film bu analizi ile, ulkemizin de icinde bulundugu uzucu
siyasi tablonun ve askeri mucadelenin bir elestirisi sayilabilir.. Doguda yillardir yasanan vahset ve bu vahseti "sozde" ortadan kaldirmak
icin yasatilan tum karsi vahset.... Hic biri medeniyet belirtisi icermiyor ve cozum odakli degil..
Iste Sicario'da islerin kana kan ile yurumediginin en guzel ve de en gercekci anlatimi var..
Villeneuve; Kate'in idealist yapisinin bozguna ugrayisi
ve yasadigi cokusu de izleyiciye muthis aktarmis..
Mutlaka izleyin !
iyi seyirler
lulu
x