19 Şubat 2015 Perşembe

THE THEORY OF EVERYTHING



Stephen Hawking ismini hepimiz biliyoruz da icimizden kac kisinin tam olarak kim olduguna ya da hastaligina dair bir fikri var ? 

Sahsen ben Hawking'in ALS hastaliginin pencesinde oldugunu bilirdim de bu hastaligin basina nasil ve ne zaman geldigine dair fikrim sifirdi.. Ya da filmi izlemeden evvel size onemli bir fizikci oldugunu soyleyebilirdim ama Einstein'dan sonra dunyaya gelmis en iyi teorik fizikci olarak kabul gordugunu hic bilmezdim..

Iste "The Theory of Everything" Stephen Hawking'in ilk esi Jane tarafindan kaleme alinan; hastaliginin teshisi ve seyri, onunla basa cikma sekli ve en onemlisi de hayata duydugu sevgi ve bagliligini anlatan olaganustu bir dram-biyografi filmi..

Hawking'i daha evvel "My Week with Marilyn" filminde Marilyn'in aklini basindan aldigi erkeklerden biri rolu ile izledigim Eddie Redmayne canlandirmis.. Canlandirmis ama oyle bir dokturmus ki adeta kan olup Hawking'in damarlarindan akmis.. Bence bu performansi ile Redmayne hem kendine oscar yolundaki tum kapilari acmis, hem de izleyicide bundan onceki ve sonraki tum performanslarini izlemek icin heyecan yaratmis.. Esi Jane'i ise 2014 yilinda bir Milano donusu ucakta izleyip tokatlardan tokat begendigim "Like Crazy" filmindeki Anna karakterini de canlandiran Felicity Jones oynamis.. Film sayesinde bir de Jane'in cikmazlar yasadigi bir donemde Hawking ailesinin hayatina dahil olup, Jane icin adeta tutunacak bir dal olan Jonathan rolundeki Charlie Cox ile tanistim.. Tanistim ama aklimda iz birakan, hatirlanasi bir oyunculuk sergiledigini soyleyemem.

Film; Hawking'in Cambridge Universitesi'ndeki okul yillarinda basliyor, esi Jane ile tanismasi, hastaliginin ilk belirtileri ve uzucu teshisi ile devam ediyor.. Hastaligi ve kalan hayatinin kisaligini ogrenmeleri sonrasi Jane ile verdikleri evlilik karar sureci ve genc iki insanin sevgilerine sahip cikislari hic de dramatize edilmeden oyle duru bir sekilde izleyiciye aktariliyor ki insan yasanilan drami uzulmek yerine gulumseyerek karsiliyor.. Film bitince en cok bu denli huzunlu bir hayati gozyaslari yerine gulumseyerek ve umutlarimi kuvvetlendirerek izledigim icin mutlu hissettim ben.

Sunu da eklemek istiyorum ki; filmi sirasinda ara ara Hawking'i yasayan en onemli bilim adami oldugunu unutup, tekerlekli sandaliyeye bagli, siradan ama fazlaca zeki bir ALS hastasi olarak izledim.. Ama sonrasinda dusununce, yuzlerce anlamadigim fizik terimlerinin kullanildigi, Hawking'in bilimsel basarilarina daha fazla yogunlasan bir film izleseydim bu denli keyif alamazdim..

James March'a Jane Hawking'in kitabina bagli kalarak cektigi bu nefis film icin ne kadar tesekkur etsek az.. Ayrica Jane Hawking'e de bir cok kisinin yasadigi zorluklari kabullenme surecine ilham verdigi ya da verecegi icin tesekkur etmeliyiz.. Umarim film ulkemizde de uzun bir sure vizyonda kalir ve mumkun oldugunca cok kisi tarafindan izlenebilir.. Hatta umarim bir cok aile bu iyimserlik filmini cocuklarina izletip, insan cabasinin bir sinirinin olmadigini onlara da gosterebilir..

Filmi izleyip hala hayatin kucuk, olagan ve sacma denebilecek dertlerine ve engebelerine takilip kalmayin olur mu ? Neresinden bakarsaniz bakin hayat cok yasanilasi ve aldigimiz her nefes fazlasiyla kiymetli..

iyi seyirler
lulu
xxx





2 yorum:

  1. Canım filmi izlemeden önce yorumunu okumak harika oldu kalemine sağlık!!! Planlarım arasında hafta sonu izlemek var:) Yanlıs ben blogunu takibe almak istiyorum ama öyle bir ling göremedim bilgin olsun istedim!Çok öpüyorum.

    YanıtlaSil
  2. Ah evet.. sana daha once de soylemistim mutlaka izle diye. Filmi sevmenin disinda Hawking'in hayata tutunusuna eminim hayran olacaksin.. Link koymamistim o kisim ile ilgileneyim hemen :)))

    YanıtlaSil