27 Mart 2015 Cuma

THE HEDGEHOG


Fransiz sinemasini cok ama "gercekten" cok seviyorum. Bu sevginin en onemli nedeni; Fransiz goruntu yonetmenlerinin filmlerin en naif anlarini, olaganustu bir bakis acisi ile aklima resmen kaziyor oluslari.. Mesela az sonraki tavsiyemi dinleyip The Hedgehog filmini izlerseniz, Paloma'nin mutfakta bir bardaga su doldurus anini ve o basit ve siradan anin nasil muhtesem bir ana donusebilecegini gorup ne demek istedigimi cok iyi anlayacaksiniz ;)

Fransiz ismi "Le Hérisson" olan The Hedgehog son zamanlarda izledigim en etkileyici filmlerden biri.. Agir agir akan ama kesinlikle akan bir film.. Hani bitmesini hic istemeyip, bittiginde gogsumuze bastirip gozyaslarimizi akittigimiz kitaplar vardir ya, iste The Hedgehog filmi insana tam olarak bu hissi veriyor..
 
Filmin konusuna gelince: Paloma; zeki fakat hayati sorgulayis ve algilayis sekli nedeniyle cevresiyle iletisim kurmayi bilincli olarak reddeden, 11 yasinda bir kiz.. Siyasetci bir babaya, senelerdir duzenli antideprasan kullanan bir anneye ve burjuva hayatina kendini kaptirmis sorumsuz ve cevresine ilgisiz bir ablaya sahip. Paloma, oyle zeki bir kiz ve cevresindeki insanlari ve onu bekleyen hayati oyle iyi analiz ediyor ki; gelecege dair bir kurtulusu olmadigi dusuncesiyle "kavanozdaki balik olmak" yerine intihar etmeye karar veriyor.. Intihar icin belirledigi zaman ise 12. yasina basacagi gun. 

Paloma bu karar sonrasi, intihar edecegi gun gelene dek kendine bir amac ediniyor.. Bu amac; yakin cevresiyle yasadigi diyaloglari ve olaylari kamerasina cekip film haline getirmek ! Bu sayede de, verdigi kararin hakliligini geride kalanlara intihari sonrasi ispat etmek istiyor.. 

165 gunluk bu surecte Paloma, filmin diger onemli kisisi olan ve apartmanlarinin kapiciligini yapan Renee ile harika bir iletisim kuruyor.. Bu iletisim sayesinde; apartmanda oturan diger insanlarin hic onemsemedigi, gorunurde silik bir tip olan sisman ve suratsiz Renee'yi Paloma'nin gozu ile taniyor ve aslinda nasil kulturlu ve donanimli biri oldugunu ogrenirken bir de apartmana yeni tasinan ve Paloma ile ilgi cekici bir arkadaslik kuran Japon beyefendi "Kakuro" ile tanisiyoruz.. Kakuro; Renee'nin donanimli halini kedilerinin ismini ogrenir ogrenmez anliyor ve evi kitaplarla dolu olan (hatta yatak odasi yerine okuma odasi olan) Renee'ye bu nefis detayi anladigini gosterecek iki kitap hediye ederek duygusal bir iliskinin baslamasi icin ilk adimi atiyor.. Bu iliski Renee'ye sosyal durumu nedeniyle gel-gitler ve inis-cikislar yasatsa da, Kakuro sayesinde icindeki gercek Renee'yi insanlarin tanimasini saglayacak harika bir hayat isigina kavusuyor.. Filmin en etkileyici yanlarindan biri bu.. Yani, Kakuro'nun hem Renee, hem de Paloma'nin hayatina dokunus sekli..

The Hedgehod filmi sayesinde, Renee'nin kitaplar ardinda korudugu ic dunyasini tanimak ve Paloma'nin hayata bakis acisini degistiren insanlarin varligi ile nefes alisini izlemek gercekten cok umut verici.. Paloma'nin cizim ve hayal gucu de film boyunca bu umudu en guzel besleyen anlardan.. Oyle ki; film sirf onun cizimlerinden akip sevgiyle yolunu bulan dunyalari izlemek icin bile izlenebilir.. Ya da yalnizca Renee'nin maskesi ardinda sakladigi ic dunyasini kesfettiginde soyledigi "ben buyuyunce kapici olacagim" cumlesini duyabilmek icin...

Hollywood filmlerine haksizlik etmek istemiyorum ancak kendinize bir iyilik yapin ve gise yapmis bir film ya da vizyon filmi izlemek yerine bu kez alternatif bir filmin pesine dusun.. Ve bu kararin ilk adimi da The Hedgehog olsun..

Film ile ilgili bir diger guzel ayrinti da; yonetmen Mona Achanche'nin 1981 dogumlu olusu ve ilk uzun metrajli isinin The Hedgehog filmi olmasi.. Henuz 30 yasinda bile degilken ve ilk uzun metrajli filmi ile boylesine iyi bir is cikartan birini alkislamayalim da ne yapalim ???

Hem Renee de sevmeye hazirdi..... 

iyi seyirler
lulu
xxx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder